Tüm şiddet eylemlerinin arkasındaki nedenlerin başında elde etme ya da kontrol etme arzuları gelmektedir. Bu iki arzu da aslında aynıdır: tatmin olma arzusu…
Başkalarını kontrol etmek ve onların üstünde olmak toplumsal hazlar arasında yer almaktadır. Para, itibar, kontrol etmek arzusu, bilmek arzusu toplumsal arzularımızın içinde yer alır. Bunları toplumdan alırız. Yani toplumda yaşamasaydık bu arzularımızın hiçbiri olmazdı. Çünkü bu arzular bizim için gereksiz olurdu.
Bu arzuların hepsi kendimizi başkalarıyla kıyaslayarak, onlardan üstün olduğumuzu hissetmekten aldığımız hazlardır. Egoizmi gelişmiş insanlarda bu durum daha belirgindir. Zenginler toplumda azınlıktadır. İtibar ve kontrol sahibi olan insanlar daha da azınlıktadır. Örneğin iktidar sahipleri, şan ve şöhret sahipleri gibi… Bilmek arzusunda olanlar ise çok daha azdır. Bu nedenle saf bilimle ilgilenen çok az sayıda bilim adamı vardır dünyada.
Geriye kalan toplumun yüzde doksan dokuzu ise dünyevi hazlarını tatmin etmekle vakit geçirirler. Yani yemek, aile ve cinsellik gibi arzularını tatmin ederek hayatta kalırlar. Dolayısıyla görüyoruz ki toplum bir piramit şeklinde inşa edilmiştir.
Gelelim kadına şiddete… Erkeklerin kadınlara şiddet uygulamasındaki temel neden erkeğin daha zayıf bir varlık olmasıdır. Erkek genelde sokakta bir horoz gibi gezer. Ancak hayatın ızdırabına, stresine ve zorluklarına bir kadın kadar tahammül edecek içsel gücü bulunmamaktadır. Bu yüzden gidip savaşmayı bile hayatla mücadele etmeye tercih eder. Zaten erkeklerin binlerce yıldır da birbirleriyle kapışmaktan başka bir şey yaptıkları yoktur.
Bu zayıflığından dolayı erkek, kadının bağımsız ve güçlü olmasını ya da kendisini terk etmesini kaldırmakta güçlük çeker. Bir erkek boşanmayı ya da ayrılığı kadına kıyasla daha büyük bir travma ile geçirir. Ayrılık, ilk etapta kadın için daha zor ve erkek için daha rahatlatıcı bir his verse de, ilerleyen zamanlarda bu tersine döner. Kadın kendi hayatına devam edebilmekte erkekten daha başarılı olur. Bunun bir diğer nedeni de kadının ayaklarının yere daha iyi basmasıdır. Bunu dünyada erkeklerin sayılı ve değerli günlerini nasıl aptalca oyunlar icat edip, peşine düştükleri topları kovalamalarından anlayabilirsiniz. Erkeklerin bilgisayar oyunlarından, top oyunlarına kadar hayatın gerçekleri dışında her bir gereksiz şeyle ilgilenmeye razı bir yapısı vardır. Bu yüzden o erkek, ölene kadar “anasının kuzusu” olarak kalacaktır. Bu “kuzu” yaklaşımını eşi ya da sevgilisi vermediği zaman da kendisine verdiği değer azalacaktır. Hele bir de kadını kontrol edemediğini hissettiğinde iyice zıvanadan çıkacaktır. Böylece kendi istediklerini yapması için kadına şiddet uygulayacaktır. Ona sahip olamıyorsa o zaman öldürmeye kadar uzanan bir dizi eylem silsilesi baş gösterir.
Erkek ve kadın iki zıt doğadır. Bu iki zıt doğayı bir şekilde uyuma getirmeliyiz. Bunu nasıl yapacağımızı öğrenmediğimiz sürece kesinlikle erkek ve kadın anlaşamaz ve mutlu olamazlar. İki zıt doğanın aynı evde var olabilmesi için cinsiyetlerden kaynaklanan farklılıklarımızı anlamak zorundayız. Yoksa ya ayrılır ya da mutsuz bir hayat süreriz. Sayın anneler, oğullarınızı da aşırı sevgiye boğmayın, hiç biri bulunmaz hint kumaşı değil, ve bu aşırı sevgiye boğma ileride bulduğu eşine karşı yaklaşımı olumsuz etkileyecektir ve eşinde sürekli kusur ve eksiklikler görecektir. Çocuğunuzu bir fino gibi değil ama küçük bir yetişkin gözüyle görün ve sohbetler ve açıklamalar ve anlatımlarla onlara hayatı anlatarak eğitmen rolünüzü yerine getirin. Çocuklar aptal değil ve her şey sizin onları nasıl yetiştirdiğinize bağlı!