Adı 8 Soyadı Mart’tı Kadının.
Hayattı bu!
Bazen herkese aynı ölçü ve eşitlikte davranmıyordu.
Acımasızdı yani…
Kimi insana doya doya öpüp koklama imkanı sunarken, kimi insana ise yüzünü dahi göstermekten mahrum bırakabiliyordu.
Yani kimi çocuk anne şefkatiyle büyürken kimi çocuk da sadece annesinin ismiyle büyüyordu.
Ve kimi kokusunu hissedebilmek için ömrünü vermeye bile razıyken
kimi de var olanın kıymetini bilmek yerine onu yanlızlığa terk edebiliyordu.
Kadındı onun adı;
Anaydı, eşti, ablaydı, kardeşti, sevgiliydi ya da kızımızdı.
Söylendiğine göre özgürdü güzel ülkemin kadını.
Mesela; Etek giydiği için dövülen, minibüste tecavüze uğrayan, sapıkların asansör fantezilerine maruz kalan, hamile kadın sokağa çıkamaz denilen ve kadın kahkaha atamaz diyerek özgürlüğü kısıtlanan hiçbir kadın yoktu güzel ülkemde…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1930 yılında kadınlara verdiği hakları bugünün rantçı siyasetçileri kadına neyin hakkını ya da neyin eşitliğini vermeye kalkıyordu? Kadını Erkekten farklı kılan o bir türlü bulamadığımız özelliği neydi?
Neden ısrarla “kadın ve erkek eşittir” diye vurgu yapmak zorunda kalıyorduk ki biz.
Tarlada çalışan, üretime katkı sağlayan, doktor olup insanlara can veren, hukuk olup adalet dağıtan ve öğretmen olup evlatlarımıza ışık olan kadınlarımız hiç mi yoktu bu ülkede!
Elbette vardı!
Rahmetli Neşet Ertaş ustanın da dediği gibi
“Kadınla insandır, biz de insanoğlu”
Önünüzde saygıyla eğiliyorum.